23 Temmuz 2014 Çarşamba

Tadı Damağımda Kalan ülke Karadağ (Montenegro) -Kotor ve Budva Gezisinden notlar...

Bu yazımda Karadağ (Montenegro) 'da bulunan masalsı güzelliğe sahip Kotor ve Budva gezimden aklımda kalan dipnotları harika fotoğraflarla birleştirerek kısa kısa sizlerle paylaşacağım.

Tadı damağımda kalan ülke diyorum çünkü tura dahil olduğumdan bu güzel ülkeyi bir gün ayırabildim.Kendini ismi ile anlatan ülke bir tarafı dağ diğer tarafı deniz ''Monte- dağ'', '' negro - deniz'' demek.Yugoslavyayı oluşturan 6 devletten biri olan Karadağ savaş sonrası Sırbistan ile Yugoslavya adıyla yaşamaya başlıyor daha sonrasında halk oylamasıyla Sırbistan'dan ayrılan bu ülke kendi demokratik cumhuriyetini kurmayı başarmış.
Avrupa birliğine henüz adaylık sürecinde bulunan Karadağ Türkiye ile vize muafiyet anlaşması var .Karadağ'a gitmek için Thy ile direk Podgorica'ya uçup,ordan kısa bir yolculuktan sonra Kotor ve Budva'ya ulaşabilirsiniz.

Hırvatistan ile arasında küçük bir sınır kapısı bulunan bu ülkeye giriş yaptıktan hemen sonra ilk ziyaretimizi Kotor kalesine yaptık tarihi surlarla çevrili bu şehir ve bu manzara çoktan aklımızı başımızdan almıştı.


Bu kaleye tırmanıp Kotor şehrini kuş bakışı seyretmek mümkün toplamda 1,5 saatlik bir tırmanış dinlenme vs derken 2,30 saat vaktinizi alabilir kısıtlı zamanımız olduğundan biz şehri gezmeye karar verdik.






Surlarla kaplı bu harika şehre girmek için heyecanlanırken fotoğraf çekme tutkum yüzünden yine geç kalan ben oluyorum ekibe yetişmek için koştururken kapıda beni beklediklerini görüyor özür dileyerek onlara katılıyorum ve şehrin 3 giriş kapısından biri olan ana kapısından içeri giriyoruz.Şehre girer girmez kendinizi adete Ortaçağ'ın içinde bulu veriyorsunuz.Adriyatik kıyısına saklanmış Unesco tarafından özenle korunan bu şehir Venedik mimarisine ait izleri taşıyor.Şehre girer girmez üstünde saat bulunan utanç duvarı karşımıza çıkıyor o zamanlarda insanları cezalandırmak için şehrin meydanında bulunan bu duvara bağlarlarmış bende kendi kendimi cezalandırdım kollarımı duvara bağladım elbet vardır benimde her insan gibi bir kabahatim dedim bir nevi günah çıkarma :) bu kadar şaka yeterli :) Karadağlıların dünyanın en uzun insanları olduğunu biliyormuydunuz? Gerçekten kadınları da erkekleride oldukça uzun ve iri yapılıydılar.





Dağın eteklerine doğru uzanan bu yapılar şehre bir ahenk ve masalsı görünüş kazandırmış.Rehberimizin anlattığına göre Karadağlılar güya çok tembellermiş şehirde satılan hediyelik eşyalarda da maddeler halinde Karadağlıların tembel olduğunu belirten süs eşyalı tablolar mevcut.Bir Karadağlı yatağının yanında hep bir sandalye bulundururmuş neden mi? uyandığında da oturup dinlenmek istermiş. Buna benzer hikayeler dilden dile dolaşıyor bu şehirde.




Kilisenin içi hiç bozulmadan korunmuş eserlerle dolu içeri girdiğiniz de ruh haliniz mutlaka değişecektir.

Kilise'nin balkonundan 

Yine turdan ayrılınca bir ara şehirde kaybolmuştum bu görüntüden oradan...
Şehri yaklaşık 1,5 saatte gezdikten sonra birşeyler yiyelim dedik yine pizza pizza bu benim suçum değil adamlar tembellikten olsa gerek sadece hamur işi yapıyor :) Sıcak,kavurucu bir yürüyüşten sonra limonata ile birlikte bir dilim pizza iyi gelmişti çokda harika olduğunu söyleyemeyeceğim.


Şehirdeki turumuz bittikten sonra Perast Kasabasına doğru yol aldık
.




Hani Karadağlılar tembeldi kadınlar ellerine dantelleri almışlar burada turistlere satmak için yol kenarında sıcakta bekliyorlar.

İşte Burası muhteşem bir yer, biri doğal diğeri yapay iki küçük adası var. Doğal olan ada St. George adası, üstünde Benedick manastırı var.
 Diğer ada ise yapay bir ada buradaki kilisenin adı ise “
Our Lady Of The Rocks”.  Yapay adanın ilginç bir hikayesi var. Halk St. George adasındaki kilisede ibadet ederken, yapay adanın olduğu yer ise kayalıklardan ibaret biryer.12. yy’da balıkçılar kayalıklarda balık tutarken denizin içinde Meryem Ana figürlü bir ikon bulunuyor. İkon Benedick'ten Manastırı’na götürülüyor, fakat  manastırın rahibi ertesi gün balıkçılara getirdikleri ikonun kaybolduğunu söylüyor. Balıkçılar aynı ikonu yine denizin içinde görüyor ve ikonu alarak yeniden manastıra götürüyor.Sonraki gün ikon yine rahibin koyduğu yerden yok oluyor, balıkçılar ikonun denizin içinde aynı yerde olduğunu fark ediyor. Bu durumun sürekli yaşanmasıyla Meryem Ana’nın kendilerine bir işaret vermeye çalıştığını düşünüp kayalıkların olduğu yere bir kilise yapmaya karar vermişler ama bu o kadar kolay olmamış tam 200yıl boyunca burayı yapmakla uğraşmışlar ve bu muhteşem yapı ortaya çıkmış
.

Heryerin bir ruhu olduğuna inanan ben burada da mum yakıyor duamı ediyorum.
En çok ilgimi çeken saçları beyazlamış bu tablo oldu.

Son bir fotoğrafla bu masala elveda derken gece hayatıyla özel yat partileriyle ünlü Budva'ya ulaşıyoruz.

Uzun bir sahil şeridi başlıyor ilk kısımda tekneler sonrasında lüks yatlar ve ellerinde gizli yat partilerinin giriş davetiyelerinin bulunduğu birbirinden seksi kıyafetli kızlar herkese değil yalnız gözlerine kestirdikleri kişilere bu davetiyeleri verip akşam yat partisine bizi de davet ettiler gitmedik tabiki daha Dubrovnik'e geri dönecektik.

Budva plajını çok yapay buldum denizi beğenmedim sıcak havada denize girmeme rağmen değişen hiçbirşey yoktu
Son olarak Arnavut bir aile tarafından işletilen bir restaurantta köfte ve bu büyük mantılardan yedik Karadağlıların tembel olmasından dolayı siparişlerimizi çok erkenden verdik :)

Budva'da hediyelik eşyalar çok uygun ayrıca burada sahilin hemen arka kısmında büyük bir market var içkiler ve kuru etleri hem çok uygun hemde envai çeşit mevcut bavulumuzu buradan aldığımız yiyecek ve içkilerle doldurduk diyebiliriz.

İlerde birgün fırsatım olursa mutlaka daha kapsamlı bir tur yapacağım.Umarım tavsiyeler ve fotoğraflar biraz olsun içinizi açmıştır :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder